24 Mayıs 2009 Pazar

21 Aralık 2008 Pazar

derdim var deme..

 
 
SANMA Kİ DERT SADECE SENDE VAR..

SENDEKİ DERDİ NİMET SAYANLAR DA VAR..
 
'








  
demek ki neymiş : 
derdimi dinledim, derdimden  iğrendim... 
onun derdini gördüm, derdime imrendim... 
....Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti, Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür...
CAN YÜCEL
 





--
GÜNDÜZ'DEN


Add maps and directions to your party Show them the way!

Düsündüren Oyküler… :)))

 
 

Düşündüren öykü...1

 

 Karınca Kito

 

Mahkumun biri, yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar. Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.

Mahkum, insanların Kito'ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito'yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider. Amacı insanların Kito'ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.



Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkum garsonu çağırır. Amacı garsona Kito'nun marifetlerini göstermektir. Garsona "Masanın üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?" diye sorar sormaz, garson elindeki bezle karıncayı alır ve "Afedersiniz beyefendi" diyerek Kito'yu öldürür.


Her kişinin kendine ait değerleri ve inançları vardır. Bir kişi için çok önemli olan bir olay diğeri için pek de önemli olmayabilir. Kişileri kendi inanç sistemimize göre değerlendirirsek sorunlarla karşılaşabiliriz. Yapmamız gereken kişilerin inanç ve değerlerine saygılı olmak ve ilişkilerimizde kendimizi onların yerine koyarak hareket etmektir.

Altının degerini en iyi sarraf bilir.

 

 

Düşündüren öykü...2

 

 

Amca Diyen Papağan

 

 

Adamın biri güzel bir papağan satın alarak eve getirmiş ve başlamış konuşmayı öğretmeye. Özellikle papağanın "amca" demesini istiyormuş.

Günlerce uğraşmış ancak papağana tek kelime öğretmeyi başaramamış. Bir gün iyice sinirlenmiş ve papağanın bir tüyünü kopararak, "amca de bakayım" diye bağırmış. Papağandan yine ses çıkmayınca her seferinde "amca de" diyerek hayvanın tüylerini tek tek yolmuş. Adam, tüylerini tamamen yolduğu papağanı tavuk kümesine atmış.



Sabaha karşı kümesten gürültüler gelmeye başlamış. Kümese giden adam birde ne görsün, papağan bir tavuğun üzerine çıkmış, tavuğun tüylerini tek tek yolarak her seferinde "amca de bakayım", "amca de bakayım" diye bağırıyormuş.


Bir insana bir şeyler öğretmek istiyorsak çok sabırlı ve esnek olmalıyız. Öğrenme kişinin istemesi ve bilgiyi veren kişiyi sevmesi ile mümkündür.

Öğrenme sırasındaki olumsuz davranışlar, kişinin bilgiye öğrenememesine neden olacağı gibi bu davranışları aynen modellemesine de sebep olabilir.

Ne öğrettiğinizden çok, karşınızdakinin ne aldığı önemlidir.

 

 

Düşündüren öykü...3

 

 

Anne Kedi

 

 

Göl kenarında yaşayan ve sudan nefret eden bir kedi doğum yapar. Bu kedinin yavruları ise annelerinden farklı olarak gölde oynamayı ve suya girmeyi çok sevmektedir. Anne kedi de yavruları ile birlikte göle girer ve onlarla suda oynar. Bunu gören bir başka kedi hayretler içinde kalır ve ona sorar: "Sen hep sudan nefret ederdin, ama görüyorum ki artık sudan hiç çıkmıyorsun. Bunun sebebi nedir?"

Anne kedi şöyle cevap verir: "Hala suyu sevmiyorum ama yavrularımı çok seviyorum".

Hepimizin hoşlandığı veya hoşlanmadığı bir çok şey vardır. Ancak birini çok seviyor ve onunla bir şeyler paylaşmak istiyorsak, onun hoşlandığı şeylere bakış açımızda esnek olmalıyız. Özellikle ailemize karşı bize düşen daha özverili ve daha hoşgörülü olmaktır. Zararlı bir yönü yoksa sevdiğimiz kişinin hoşlandığı şeyleri sevmeye çalışmalı veya en azından hoşgörülü ve anlayışlı olmalıyız.

İnsanlarla uyum sağlamadan sıcak ilişkiler kuramazsınız.

 

Düşündüren öykü...4

 

Kuyruğunu Dik Tutan Fare

 

Ormanın birinde sürekli diğer hayvanlara musallat olan bir fare yaşamaktadır. Fareden çok çeken hayvanlar günün birinde toplanır ve ondan kurtulma görevini "ezeli düşmanı" kediye verir. Farenin peşine düşen kedi onu bir ağacın altında olacaklardan habersiz beklerken görür, usta bir avcı gibi sessizce yaklaşır arkasından. Pençesini kaldırır, ama kedinin gölgesini gören fare şimşek hızıyla fırlar. Hızlı bir kovalamaca sonunda düz bir ovaya gelirler. Sağına soluna bakan fare kaçacak yer olmadığını görür.

Tek çare, düz ovanın ortasında yalnız başına otlamakta olan inektir. Nefes nefese ineğin yanına doğru koşar ve başlar yalvarmaya. Fareden az çekmeyen inek önce yardım etmek istemez ama yalvarmalarına fazla dayanamaz ve onu saklamaya razı olur. "Peki, peki. Uzatma da geç şöyle arkama" der inek.

Fare arkasına geçince inek pisliğini üzerine bırakır. Fare pisliğin içinde kaybolur, ancak dik kuyruğu dışarıda kalmıştır. Kuyruğu gören kedi hemen ineğin yanına gelir. Kuyruğundan tuttuğu gibi fareyi pislikten çıkarır ve oracıkta yer.

1. Üzerinize her pislik atan düşmanınız değildir.
2. Sizi pislikten çıkaran herkes dostunuz değildir.
3. Boğazınıza kadar pisliğe gömülmüşseniz, kuyruğunuzu fazla dik tutmayın.

Bilgeliğe ulaşanlar, yaşadıkları olaylardan ders çıkaranlardır.

 

Düşündüren öykü...5

 

Krema Kabındaki Kurbağalar

 

İki kurbağa dolaşırken kendilerini krema dolu bir kabın içerisinde bulurlar. Kremanın içine batan kurbağalar can havli ile çırpınmaya başlarlar. Fakat nafile çırpındıkça batarlar kremaya. İçlerinden biri artık kurtulamayacağı düşüncesi ile kendini bırakır ve krema içinde boğulur.

Diğeri ise pes etmez ve son nefesine kadar çırpınmaya devam eder. Kararlıdır. Çırpınır, çırpınır, çırpınır… Ve sonunda bir şey fark eder, kabın içindeki krema gittikçe sertleşmektedir. Çırpınmaya devam eder ve sonunda sertleşen kremanın üzerine çıkıp dışarı sıçrayarak kurtulur.

Hayatta kazananlar asla vazgeçmeyenlerdir. Başarmamız gereken işi pes etmeden sonuna kadar mücadele ederek sonuçlandırmalıyız.

Umutlar tükenmedikçe denemekten asla vazgeçmemeliyiz. Ancak sabırlı ve ısrarlı olanlar hedeflerine ulaşabilir.

 

Düşündüren öykü...6

 

FARE ÖYKÜSÜ

 

Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:
"İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü.

Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu
anladığında yıkılmıştı.

"Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye
bağırarak telaşla bahçeye fırladı.

Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç
bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:

"Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi.

Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla domuzun yanına koştu ve,

"Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye
adeta çırpındı. Domuz anlayışla karşıladı ama,

"Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka
yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol"
dedi.

Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve ,

"Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi.

İnek ;

"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni
ilgilendirmiyor." dedi.

Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü.
Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak
zorunda olduğunu anladı....

O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik
farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu.
Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu.

Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından
fırladı ve mutfağa koştu.

Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti.

Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden
çiftçinin karısını ısırdı.

Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı.
Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız
ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu.

Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu
herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu.

Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.
Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler.
Onlara ikram etmek için çiftçi domuzunu kesti...

Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki
çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.

Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı...

Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.

1. Bizi ilgilendirmedigini sandıgımız olayın bir anda içinde olabiliriz.
2. Size yardım eli uzatmayan yardıma muhtaç hale gelebilir.
3. Kime ne olacagını ancak zaman gösterir.

iyi adam olmak için

Kimseye fenalık etmemek yetmez,

İyilik etmesinide bilmelidir.

FENELON

 

 


-----------------------Warning-----------------------------
This e-mail is from outside TescoKipa check that it is genuine. TescoKipa may monitor and record all e-mails.

 



-----------------------Disclaimer---------------------------
This is a confidential e-mail. TescoKipa may monitor and record all e-mails. The views expressed in this e-mail are those of the sender and not TescoKipa.

Tesco Kipa Kitle Paz. Tic. Ve Gıda San. A.S. ,
Yeni Havaalani Cad.No:40 Cigli - IZMIR


Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!

Tamamıyla yeni Windows Live Messenger ailesine katıl Buraya tıkla!

MSN Spaces ile web günlüğünüze doğrudan e-posta gönderin. Fıkraları, fotoğrafları ve daha fazlasını karşıya yükleyin. Ücretsiz! Ücretsiz!

Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!

Windows Live Mail'i ilk deneyenlerden olun. Windows Live Mail.

MSN Spaces ile web günlüğünüze doğrudan e-posta gönderin. Fıkraları, fotoğrafları ve daha fazlasını karşıya yükleyin. Ücretsiz! Ücretsiz!

Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!

20 Aralık 2008 Cumartesi

ATATÜRK'ÜN GERÇEK ÖLÜM NEDENİ!!!

 










 

GÜLÜMSEME İKİ KİŞİ ARASINDAKİ EN KISA MESAFEDİR.





 

ATATÜRK'ÜN GERÇEK ÖLÜM NEDENİ

Hafta sonu Ceyhan Mumcu'yu dinledim. Konu AB'nin Kemalizm'e bakışıydı. Konuşmasına Attila İlhan' i anarak başladı. Onun aydınlanma etkinliklerine editörlük yaptığından söz etti. 'Parola vatan, işareti namus' sözünü yeniden gündeme getirisini anlattı. Bu söz İzmir'de şehitlik anıtının ortasında Arapça harflerle yazılmış bir sözdü. Attila İlhan o yazının tozlarını parmaklarıyla silmiş, yeniden gündeme taşımıştı. Konuşmasının sonunda sorular - yanıtlar bölümüne geçildi. Ceyhan Mumcu'ya Attila İlhan'ın bir dergide yayınlanan kendisiyle yapılan röportajda 'Atatürk'ün nasıl öldüğü araştırılmalıdır' dediğini anımsattım.   'Bu sözünü onun vasiyeti kabul etmek gerekir. Sizin bu konuda bir bilginiz var mi?' diye sordum. Aldığım yanıtı okurlarımla paylaşmak istiyorum: Bir deniz tabip albayın bu konuda y aptığı doktora tezi vardır . Orada Atatürk'e yanlış tedavi uygulandığı anlatılmaktadır. Atatürk sanıldığı gibi siroz hastası değildi. Atatürk'e sıtma tedavisi yapılmış, aşırı 'kinin' yüklenmiş ve karaciğeri bu yüzden iflas etmiş, siroza dönüşmüştü. Tedaviyi yapan doktor mason locası üstadı azamlarindan Doktor Mim Kemal'dir. Durumu iyice fenalaştıktan sonra Celâl Bayar'ın ısrarı ile dışarıdan bir doktor getirilir. Yanlış tedavi yapıldığını, karaciğerinin bu yüzden iflas ettiğini rapor eden bu yabancı doktordur. İstirahat için 2 ay kadar kaldığı Savarona' da nemli sıcaktan durumu daha da kötüleşmiş, son günlerinde Dolmabahçe Sarayı'na götürülmüştü. Peki, nasıl oldu da sirozdan öldüğü açıklandı ve bütün yazılı kaynaklara da böyle girdi? Büyük Millet Meclisinde ölüm raporu gündeme getirildi. Mason locaları 1935'de kapatılmasına rağmen Mecliste hala mason milletvekilleri vardı. Efendim, gençlerimize terbiye o lur, onun alkol ve sigaradan öldüğünü duyuralım' denir ve kabul edilir. Arkasından Y eşilay icat edilir, tarih kitaplarına da böyle girer. Ceyhan Mumcu'dan bunları duyduktan sonra ne yapmam gerekir diye düşündüm. İlk isim bu bilgiyi okurlarımla paylaşmak. Şimdi bu bilgiler elimizde ve biz çocuklarımızı terbiye edeceğiz diye, yüce önderimiz hakkındaki bu yalanla O'nu halkımızın gözünde küçültmeye devam edecekmiyiz? Okul kitaplarından Atatürk'ü çıkartmak için elinden geleni yapan AB, bu düzeltmeyi yapmamıza izin verir mi? Demek ki kendi kitaplarımızı kendimiz yazmak zorundayız. En çok satılmakta olan 'Şu Çılgın Türkler' kitabi belli ki bir boşluğu dolduruyor. Demek ki; halkımız şiddetle kendi tarihiyle ilgili doğru bilgilere ulaşma ihtiyacı duyuyor.

Neyse ki Türk ulusu ATATÜRK' ünü hâlâ çok seviyor, hiçbir yalan O' nu gözden düşüremiyor!

Lütfen gönderebildiğiniz herkese gönderin.

 




Tamamıyla yeni Windows Live Messenger ailesine katıl Buraya tıkla!

Tamamıyla yeni Windows Live Messenger ailesine katıl Buraya tıkla!


Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr


Discover the new Windows Vista Learn more!

MSN Spaces ile web günlüğünüze doğrudan e-posta gönderin. Fıkraları, fotoğrafları ve daha fazlasını karşıya yükleyin. Ücretsiz! Ücretsiz!

HAYATTAN NE ÖĞRENDİM.

 






HAYATTAN NE ÖĞRENDİM.

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.



Yahoo! Türkiye açıldı!
Haber, Ekonomi, Videolar, Oyunlar hepsi Yahoo! Türkiye'de!
www.yahoo.com.tr


Get news, entertainment and everything you care about at Live.com. Check it out!

Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.

3 fıkra ve kıssadan hisseler..

 







Ders 1
Adamın biri tam duşa girmek üzeredir ve karısı da duşunu almış olarak kabinden çıkmaktadır ki, kapının zili çalar. Kapıya kimin
bakacağı konusunda ufak bir tartışma sonrasında kadın pes eder.
Üzerine bir havlu alarak merdivenleri aşağı iner ve kapıyı açar.
Gelen eşinin arkadaşı x'tir.
Kadın daha selam veremeden x "havlunuzu üzerinizden yere düşürürseniz size anında 300 Euro veririm" der.
Kadın bir müddet tereddüt eder, ancak havlunun düğümünü açarak havlunun düşmesini sağlar. X ona bakar ve 300 Euro verir ve söze devam eder:
"Antrede doğabilecek ufak bir tensel yakınlık için size 500 Euro daha verebilirim, hem de derhal" der.
Önce şaşkın, fakat daha sonra adrenalinin verdiği heyecan ve alacağı para ile yapabileceklerinin anlık hayaliyle kısa bir duraksamadan sonra kabul eder.
Yaşamış olduğu olayın ve kısacık bir süre içerisinde edinmiş olduğu ufak servetin heyecanıyla merdivenleri yukarı çıkarak banyoya geri döner.
Hala duşta olan eşi ona kimin geldiğini sorar. "Arkadaşın x" diye cevap verir kadın.
"Çok iyi, ona borç verdiğim 800 Euro'yu getireceğini söylemişti, onu
getirdi o zaman."


1. hikayeden çıkartılacak ders :
Eğer bir ekipte çalışıyorsanız bilgiyi saklamayın, paylaşın. Karar mekanizmasında belirleyici olabilir. Böylece yanlış anlaşılmaların ve dışarıya karşı kötü duruma düşmenin önüne geçebilirsiniz.



Ders 2 :

Aracının direksiyonuna geçip kiliseye gitmek üzere yola koyulan rahip yolda yürümekte olan bir rahibeye rastlar. Aracını durdurur ve kiliseye kadar onunla gelmek isteyip istemediğini sorar. Kadın arabaya biner ve bacak bacak üstüne attığında bacaklarının güzelliği ortaya çıkar.
Rahibin gözü kayar ve bakayım derken kısa bir süre için aracın kontrolünü kaybeder. Aracı tekrar kontrol altına aldıktan sonra sağ
elini rahibenin bacağı üstüne koyar. Rahibe ona bakar ve şöyle der :
"Rahip, 129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utaçtan kıpkırmızı olan rahip derhal elini çekerek rahibeye özürlerini sıralar.
Bir müddet sonra aklı tekrar karışır ve rahibenin bacağına tekrar dokunur vites değiştirme bahanesiyle ve rahibe aynı soru ile
karşılık verir :
"Rahip
129. ayeti hatırlıyor musunuz ?"
Utancından yine kızaran rahip elini çeker ve "afedersin kardeşim, insanoğlu zayıf düşebiliyor" der.
Kiliseye vardıklarında rahibe arabadan iner ve tek kelime söylemeksizin, ancak çok manalı bir bakış fırlatarak kaybolur.
Rahip aceleyle içeriye koşturur ve bir İncil alarak 129. ayeti açar okumak için 129. ayet şöyle demektedir : İleriye gidiniz, daha yukarlarda arayınız.
Orada güzellikler bulacaksınız.

2. hikayeden çıkartılacak ders :
Görev alanınızla ilgili her zaman bilgili olun, aksi taktirde fırsatları kaçırabilirsiniz.


Ders 3.
Pazarlamacı, şef sekreter ve personel müdürü bir öğlen paydosunda lokantaya doğru yürümektedirler. Parktaki banklardan birinin üzerinde sihirli
bir lamba ulurlar. Lambayı ovarlar ve gerçekten de lambadan cin çıkar.
"Aslında kişiye 3 dilek hakkı veriyorum ama sizler üç kişi olduğunuz için hepinizin birer dileğini gerçek yapacağım" der cin.
Şef sekreter arsızca atılarak "önce ben" diyerek sıranın önüne yerleşir.
"Bahamalarda, muhteşem bir sahilde tatil yapmak istiyorum. Tatilim hiç bitmesin ve hiçbir dert hayatıma girmesin" diye dileğini ifade eder.
Ve hoop, ortadan kaybolur.
Şimdi de pazarlamacı atılır ve "şimdi sıra bende" der.
"Hayallerimdeki kadınla Tahiti sahillerinde Pina Colada içmek istiyorum" der ve hoop, o da ortadan kaybolur.
"Şimdi sıra sende" der cin Personel Müdürüne.
"İkisini de öğleden sonra işlerinin başında görmek istiyorum" der personel müdürü.


3. hikayeden çıkartılacak ders :
Üstünüz olan birinin her zaman için önce konuşmasına izin verin


--


Invite your mail contacts to join your friends list with Windows Live Spaces. It's easy! Try it!

Live.com'u deneyin - hızlı ve kişiselleştirilmiş giriş sayfanızla istediğiniz her şey tek bir yerde. tek bir yerde.

27 Kasım 2008 Perşembe

yılın fıkrası..







Temel tıp fakültesini bitirip, beyin
cerrahisi ihtisasına başlamış.
İlk yurtdışı kongresinde, heyecanla farklı
ülkelerden bir araya gelen
doktorların arasına karışmış. Bir
köşede, kalabalık bir grubun
aralarında tartışmakta olduğunu görüp
konuşmalarına kulak kabartmış.
Aksanından İngiliz olduğu anlaşılan doktor
şöyle diyormuş:
Beyin cerrahisi bizde öyle ilerledi ki, beyin
nakline başladık. Biz
bir adamın beynini alırız, başkasına
naklederiz ve onu altı haftada iş
arayacak hale getiririz.
Bunu duyan bir Alman cerrah, küstahça
atılmış:
Bu hiç birşey değil; biz bir adamın beynini
çıkarıp, başkasına
naklederiz ve onu dört haftada orduya
katılıp, savaşacak hale
getiririz.
O ana kadar sessiz, sakin tartışmayı
dinleyen Temel, yüksek sesle söylenmiş:
Beyin nakli mi, ne kadar gereksiz!
Bir anda bütün gözler kendisine dönerken
eklemiş:
Biz Kasımpaşa'dan bir beyinsiz i aldik ve
Başbakan yaptık. Şimdi

ülkenin yarısı iş arıyor, yarısı da
savaşa hazırlanıyor...


--




Nezaket...





Öğretmen, 8-10 yaşındaki erkek çocukları biraraya toplamış, nezaket, görgü kuralları ve yaşam dersleri veriyormuş.
"Michael" demiş, "Genç bir hanımla ilk kez akşam yemeğine çıkıyorsun. Masaya oturdunuz ve tam o sırada senin çişin geldi. Kız arkadaşına ne dersin ?"
Michael hiç düşünmeksizin yanıtlamış:
"Bir dakika, çişimi yapmam lazım."
Öğretmen gülümsemiş:
"Ama bu pek kaba olmadı mı ? Şöyle daha kibar bir şekilde söylesek ?"
"Sherman, sen söyle bakalım ne dersin ?"
Sherman biraz düşünmüş:
"Çok özür dilerim, tuvalete gitmem gerek, hemen döneceğim."
Öğretmen onaylamış:
"Bakın bu daha iyi oldu. Ama yine de yemekteyken tuvalet kelimesini kullanmasak, ne dersiniz ?"
"Edward, sen söyle bakalım, nasıl izin alırsın kız arkadaşından ?"
Edward kendinden emin:
"Sevgilim, bana bir dakika müsaade eder misin ? Çok eski bir arkadaşımla bir el sıkışacağız. Hem durum uygun olursa yemekten sonra seni onunla tanıştırabilirim de !"
Öğretmen bayılmış...






ÖPÜCÜK






Sevgili karicigim,
Bu ay maasimdan sana para gonderemiyorum, onun yerine 100 opucuk
gonderiyorum. Sen benim bir tanemsin. Kocan Hayrettin


Karisi da ona cevap veriyor,



Sevgili askim,
Gonderdigin 100 opucuk icin tesekkur ederim. Masraflar soyle;
1- Sutcu bir aylik sut icin 2 opucugu kabul etti,
2- Elektrikci 7 opucukten sonra anlasmaya razi oldu,
3- Evsahibi kira icin hergun 2-3 defa ugruyor,
4- Bakkal sadece opucuge razi olmadi, ona ilave baska seyler de verdim,
5- Diger masraflar toplam 40 opucuk...
Beni lutfen merak etme, daha 35 opucuk bakiyem var ve bu ayi
cikarabilirim.
Gelecek ay icin de ayni yonde mi plan yapmaliyim? Lutfen bilgi ver.
Sevgili karin Hayriye*
:)))))










Küçük şeyler





GÜLÜMSEME İKİ KİŞİ ARASINDAKİ EN KISA MESAFEDİR.

Hayatımızda bırakın saatleri dakikaları hatta saniyelerin ne kadar önemli olduğunu anlatan güzel bir yazı...

Saniyelerin ne kadar önemli olduğunu benden daha iyi kimse bilemez.

Küçük şeyler!

11. Eylül İkiz Kulelere saldırı sonrası binadaki firmalardan birinin hayatta kalanlarla yapılan sabah toplantısında güvenlik görevlilerinin başı orada hayatta kalabilenlerle ilgili şunları anlatmış;
O sabah;
- Firma müdürü o gün oğlu ana okuluna başladığı için işe geç kalmış.
- Birinin o gün ofis kahvaltısına getirilecek Donut'ları alma sırasıymış.
- Bayan elemanlardan birinin sabah alarmı çalmamış.
- Biri kaza yüzünden trafiğe takılmış.
- Biri otobüsünü kaçırmış.
- Biri kıyafetini lekelemiş, üstünü değiştirmek vakit almış.
- Birinin arabası çalışmamış.
- Biri telefonu cevaplamak için geri dönmüş.
- Biri çocuğunu hazırlamakta zorlanmış, geç kalmış.
- Biri taksi bulamamış.
Ama en etkileyicisi; biri o gün ofise yeni aldığı ayakkabıları giymiş, ayakkabı ayağını rahatsız etmiş ve bir eczaneye uğramış, yara bandı almak için !!!
Bu gün hayatta olma sebebi olan bandı almak için...

Şu anda trafikte sıkıştığımda, asansörü kaçırdığımda, bir telefona cevap vermem gerektiğinde, yani beni rahatsız eden küçük şeyler olduğunda, Tanrının benim o anda orada olmam gerektiğini istediğini düşünüyorum.
Bir daha ki sefere, sabahınız tersliklerle başladığında, çocuklarınız giyinmek istemediğinde, arabanın anahtarını bulamadığınızda, bütün trafik ışıklarına takıldığınızda, huzursuz olmayın, sinirlenmeyin.
Küçüçük tersliklerle belki de Allah'ın sizi o anda koruduğu için yaşanıyordur ve biz umarım küçük sıkıntılı anlarda bunun olası nedenlerini hatırlarız ...

sevgiyle kalın...







Yaşlı adam









YASLI ADAM VE SEVGILISI (GERCEK OLAY) :)


Yaslica bir adam ve yaninda sahaser guzel bir kadinla bir mucevher
dukkanina girerler.
Yasli adam saticiya guzel bir yuzuk satin almak istedigini soyler.
Satici vitrinden guzel bir yuzuk cikarip gosterir..
Satici bu yuzugun 4000 $ ettigini soyler.
Yasli adam ve genc kadin yuzuge bakarlar ve yasli adam saticiya;
-'Lutfen bana en iyi yuzugunuzu gosterin' der
Satici icerden kasasindan bol pirlantali sahane bir yuzuk getirir ve der ki;
-'Bu dukanimdaki en iyi yuzugum.. ve fiyati 50 000 $ dir' der
Genc kadin heyecanla parmagina takar.
Yasli adam cebinden cek defterini cikarir ve 50 000 $ yazar, ve izah eder
-'Bugun; cumartesi ve ogleden sonra. Bankalarin kapali oldugunu
biliyorum. Emin olmak istediginden eminim.
Ceki sana birakiyorum, Pazartesi sabahi bankama telefon edip cekin
karsiligini aldiktan sonra,
cekin ustunde yazili olan telefonumdan beni ara, biz de gelip yuzugu aliriz.
Pazartesi sabahi mucevherci yasli adami arar
-'Sen benimle alay mi ediyorsun? Hesabinda hic paran yokmus!!'
Yasli adam
-'Sen yuzugu dukkaninda sakla ve ceki yirt at.!..
Sayende sahane bir hafta sonu gecirdim


GÜLÜMSEME İKİ KİŞİ ARASINDAKİ EN KISA MESAFEDİR.







TEMEL

PUL KOLEKSİYONU
Temel çok güzel bir kadını gözüne kestirmiş.
Kadının peşinde ve bir taraftan da nasıl
ayartırım diye düşünüyor.
Klasik tavlama usüllerinden biri geliyor aklına
ve birden kadına dönüp :
- Hadi bize gidelum sağa pul kolleksiyonumu cöstereyim.
Kadın şaşırır fakat bozuntuya vermez:
- Peki ya beğenmezsem
- O zaman ciyinur cidersun.

SIRA
Temelin çok güzel bir karısı varmış.
Köydeki bütün erkekler karısını görünce iç çekerlermiş.
Bir süre sonra kadın koydeki erkeklerle beraber olmaya baslamış.
Evin önünde uzun kuyruklar oluşmuş.
Bunu goren Temelin arkadaşı Dursun dayanamamış
Temele: -Ula Temel karının neler yaptığını görmüyor musun?
Bu kadını neden boşamıyorsun. ?
Temel sinirli bir şekilde cevap vermis.
-Ula kariyi bosayayim de diğerleri gibi sıraya mi gireyim?

LUNAPARK
Fadime ile Temel lunaparka giderler fadime dönen salıncaklara binmek ister ama
Temel 'olmaz fadime, donun gözükür' diyerek karşı çıkar
salıncağa çok binmeyi isteyen fadime temel arkasını dönüp başka bişeyle ilgilendiği anda temelden gizli salıncağa biner arkasını dönen temel fadimeyi salıncağa binmiş olarak görünce bağırır :
'fadime niye pindun donun közükçek 'der,
fadime cevap verir 'merak etme ..çıkarttim

FINDIK
Temel nişanlisi Fadime ile fındık tarlalarını geziyormuş. 'Bak Fadime'
demiş, 'butun bu tarlalar benim. ama bir tanecik findik koparırsan, seni
oraya yatırırım ona gore.'
Bunu duyan Fadime' nin gözleri parlamış, hemen
koşup bir tane findik kopartmış.
Temel sözünün eri ya, fadimeyi fındık ağacının altına yatırmış.
Bu cezadan memnun kalan Fadime, üstünü başını
toparlayıp, ayağa kalkar kalkmaz bir fındık daha kopartmış.
Temel bir kez daha .... Bir findik daha.....
Temel 5. findiktan sonra perişan ayağa kalkmış, bitkin bir halde Fadimeye dönüp; 'bak Fadime ' demiş eliyle tarlaları gostererek,
'burdan sonrasi Fiskobirliğin'







16 Kasım 2008 Pazar

Neden Baba..?





!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

NEDEN   BABA  ?

Yıl
2060

kızım 18,

ben 47 yaşındayım...

 

  

'Baba bizim bayrağımızda sizin zamanınızda
Ay-yıldız varmış neden
şimdi
haç işareti ve anlamını bilmediğim renkler var?

 

            2 arkadaş okulda tavan arasında eski
bir atlas bulmuştuk, o atlasta
gördük daha önce Edirne'den Kars'a kadar Türkiye
toprağı imiş, şimdi neden
o
haritanın 1/5'ine Türkiye diyoruz?

             Eskiden her mahallede 1–2 cami varken,
şimdi neden her ilde bir cami

var, dedem bahsetmişti daha önce ezan denen bir şey
varmış, günde 5 defa

camilerden okunurmuş şimdi bu çan sesleri ne baba?

 Filistinlilerin zamanında topraklarını
parça parça satarak İsrail'in 
kurulmasına sebep olduklarını hiç mi bir yerde
okumadınız da, topraklarımızı
sattırıp
şimdi bu ufacık alana bizi hapsettiniz?

Siz atalarınızdan böyle mi aldınız bu toprakları?
emaneti böyle mi korudunuz? Günden güne topraklarımız satılırken

siz uyuyor muydunuz baba?

 Baba küçükken herkesin beni Ayşegül diye çağırdığını hatırlar gibiyim
şimdi neden bana Angel diyorlar, beni kulağıma
Angel ismini ezanla sen mi
söyledin?
       
  Bizim evin önünden tanklarla geçen Amerikan askerleri kim baba? Her
gün bize  hakaret  ederek  ve  sizi  her  gördükleri ye! rde coplayarak
demokrasi! mi getirdiler
baba? Bize okulda demokrasinin tanımını daha farklı öğretiler sanki
   
  Elime geçen gün bir kitap geçti baba, senin gençliğinden kalan. Biz
Ankara'ya taşınmazdan önce memleketimizin ismi Gaziantep'miş ve 6317
şehit vererek 'Gazi' lik ünvanını kazanmış. Neden şimdi oraya kürdistan
diyorlar baba.

Baba hani sizlere kürtlerle
Türkler kardeştir demişler, peki kardeşlerim neden bizi öldürüp
ülkemizde ayrı devlet kurdular.
  
  Baba o kitapta Atatürk diye birinden de bahsetmişti. O her kimse
1933'te Bursa'da bir nutuk vermiş, ben şimdi bile ne kastettiğini
anlayabiliyorken, sizin gençliğiniz

bu kadar mı cahildi de o uyarıları dikkate almadınız?
  
Şimdiki kürdistan toprağında yer alan Süleymaniye'de askerimizin başına
çuval

geçirmişler ve sen o dönemde gençtin, hiç mi kanın donmadı baba? Neden
hesap
sormadınız? Bunları görmezden gelen yöneticilerinize?
       
  O az önce bahsettiğim Atatürk size bir hitabe yazmış ve sizi hain
yöneticilere ve uşaklara karşı uyarmış ve hitabenin sonunda da 'Muhtaç
olduğun kudret damarlarındaki
asil kanda mevcuttur' demiş. Baba kanınız o kadar bozuk mu ki ülkemizi
bu hale getirenlerin yakasına yapışmadınız?

        
Baba Türkiyeli ne demek? Biz Türk çocuğu değil miyiz? Soyumuz belli
değil mi bizim?

O kitapta okumuştum 'Ne mutlu Türküm diyene' yazıyordu. Peki, baba ben neden
mutlu değilim? Türküm demek suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden
söylerdiniz?
   
  Baba biz Kurtuluş Savaşı denen bir şey yaşamışız. Kitaba göre
dünyanın gördüğü en
şanlı savaşmış ve o savaşta 4 milyon şehit vermişiz. Madem bu vatandan
bu kadar kolay
vazgeçecektiniz de neden o kadar şehit verdiniz? 

        
  Hiç mi kitap okumadınız? Hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi
göremediniz ülkemizin
peşkeş
çekildiğini? eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde
oturduysanız
sizin
o hainlerden ne farkınız kaldı? Allah'ın huzuruna hangi yüzle
çıkacaksınız baba.
'Vatan
sevgisi imandandır' diye  bir  hadis varken  hadi  diyelim  ki 
Türklüğünüzden  vazgeçtiniz
bari İslam'ın emrine uysaydınız.
     
  Senin eski cd'lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marşı'mız
varmış. O marşı yanlızca
körü körüne mi ezberlediniz? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış,
demiş ki 'Ey Türk
titre ve kendine dön'. Baba ne zaman
titreyeceksiniz? Ankara'yı da kaybettikten sonra mı?
Bundan
13 yıl önce titremediyseniz eğer artık hiç bir şey titretemez sizi.


        
  Baba sen son bağımsız olan Türkiye Cumhuriyetini gördün.'Ya devlet
başa, ya kuzgun
leşe' diyebilecek bir Hasan Tahsin, bir Şehit Şahin, bir Sütçü İmam yok
muydu aranızda?
Yazıklar olsun baba sizin gençliğinize!
        
 
Bu günleri göreceğime hiç doğmasaydım baba. Türklüğünüzden
utanmadınız hiç
olmazsa
insanlığınızdan utansaydınız baba. Bu vatan göz göre göre altınızdan kayarken
hiç olmazsa

ŞEREFİNİZLE ÖLEMEDİNİZ Mİ?

 

   

HER GÜNÜM CENAZE HER GÜNÜM ŞEHiT

BUNLARIN SEBEBİ BİR İT OĞLU İT

UYAN TÜRK EVLADI UYUMA UYAN

OTUZ KUPONA ALINMADI BU VATAN

 

  
PKK'YA KARŞI BİR DAMLA BİLE OLSA DÜŞMANLIĞIN VARSA BU
MESAJI HERKESE İLET

 
 


    
              ÖLÜMLE YAŞAMI AYIRAN ÇİZGİ
            SİYAHLA BEYAZI AYIRAMAZ Kİ 
      HER YOLUN SONUN DA ÖLÜM OLSA DA
           SEVENLERİ KİMSE AYIRAMAZ Kİ






Duvar yazıları..



 
BİR SARAP EVİNDEN DUVAR YAZILARI
 
       
         
Bir kadeh yarar
 İkincisi makul karar       
 
Üçüncüsü kafayı sarar       
 
Dördüncüsü keseye zarar       
 
Beşincisi dimağı yorar       
 
Altıncısı hatır sorar       
 
Yedincide belâ sarar       
 
Sekizincide plân kurar       
 
Dokuzuncuda vurur, kırar        
 
Onuncuda hâkim sorar.       
 
 
Yirmi yaşına kadar hayatı öğrenmeyenin, otuz yaşına kadar evlenmeyenin, kırk yaşına kadar köşeyi dönmeyenin, elli yaşına kadar ölmeyenin İşi çok zor.     
 
   
 
Horoz ötsün ötmesin, sabah mutlaka olacaktır.
 
 
Zirveye çıkarken herkese selam ver, çünkü inerken onlarla karşılaşacaksın.
 
 
Besle kargayı tombul olsun, gözünü oyarken zorlanmasın! … 
 
 
Şişe tıpayı, şarap kupayı, eşek sopayı sever.       
 
 
İnsanlar topraktan yaratılmıştır, her an çamurlaşabilirler.       
 
 
Kurbağayı koltuğa da oturtsan, gene çamura atlar.       
 
 
Başımızdan geçenlere değil, kafamızdan geçenlere içelim.        
 
 
Büyük adam olmaya gerek yok, bizler yalnızca adam olalım yeter.             
 
 
Dünyada oturarak başarıya ulaşan tek canlı tavuktur.       
 
 
Akıllı olup ta dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol dünya senin kahrını çeksin.        
 
 
Öyle bir yaşa ki, öldüğün zaman mezarcı bile matem tutsun.        
 
 
Dal rüzgârları affetmişse de kırılmıştır bir kere…       
 
 
Eşek nereden bilecek ki zevki sefayı; SOR bakalım hiç çekmiş mi kafayı?      
 
 
Dünyanın en cesur yaratıkları insanlardır. Öleceklerini bilerek yaşarlar.       
 
 
İnsanlar, çabuk yükselenlere kıymet verirler; hâlbuki hiç bir şey, toz ve tüy kadar çabuk yükselemez.      
 
 
Madem dünya hiç, gece de iç gündüz de iç.        
 
 
Hayatın tadını borçlanarak çıkar, sakın ödemeye kalkma, tadı kaçar.       
 
 
Şarabın adı kötüye çıkmış, tadı hoş, hele bir güzelle içersen, daha bir hoş.         
 

 
Eğer sana içki dokunuyorsa, sen de Içkiye dokun.       
 
 
Çocuklar olmasa idi, analar bu kadar güzel olmazdı.




Invite your mail contacts to join your friends list with Windows Live Spaces. It's easy! Try it!

MSN Spaces ile web günlüğünüze doğrudan e-posta gönderin. Fıkraları, fotoğrafları ve daha fazlasını karşıya yükleyin. Ücretsiz! Ücretsiz!